Göç Mevsimi
Hayat siz ne kadar istemeseniz de, duymazdan görmezden gelseniz de bazen gürül gürül bazen usul usul akıp gidiyor, hem elimizden hem de çaresizce gözlerimizin önünden.
Sonra geliyor ömrümün kaçınılmaz kaçışlarının bir başka adı olan göçler, göç mevsimleri ve bazen de mevsimsiz göçler.
Yine bir göçün eşiğinde bulmaktayım kendimi. Ömrümce göçüp kaçtığım, sığındığım, bunaldığım limanlar buldum kendime ve aldanışlarımın buruk sevinci kısa sürede nedenli nedensiz pişmanlığa ve yalnızlığa dönüştü sonra. Alışkınım aslında bu duyguya, bu yazgıya…
Belki bir göç bekliyor yine beni. Öncekiler gibi biraz tanıdık sanki ya, göç başladı mı bir kez nerede nasıl sonlanacağı, ne ile karşılaşacağım kestirilemiyor çoğu kez.
Bir yolculuk görünüyor ama bu defa göçmekte kararsızım. Yuvasız göçmen kuşlar gibi göçüp duran serüvenimde hiçbir yer vatan olamadı bana ve hiçbir şey kendileştiremedi asi yüreğimi ve yeniden apansız yeni yolculuklarıma mani olamadı hiç kimse.
Bu kez geri dönmem biliyorum, bu kez dönemem. İstesem de dönemem.
Bir göç var ufukta sanki. Tıpkı ruhumun derin acılarından sevimli, umut saçan bir pencereye ve yalnız hayallerin perdesine odaklanmış bir göz gibi…
Evet, belki fiziksel bir gidiş olmayacak bu kez ama ruhum, özüm, derinliğim bir göçe hazırlanıyor artık.
Belki mevsimsiz olur bu gidiş belki ümitsiz! Neden ve nereye diye düşünmeden. Ne eski telaş, eski coşku, eski umut, ne de sonsuz bir karanlık. Öylesine bir göç işte…
Oysa göçler ömrümün, son on yılına yüz yıllık kederler sığdırdığım ömrümün, en uslanmaz ve en yaramaz çocuğu gibiydi. Yeniyi eski acılarıyla baştan yazan gibiydi. Yinede istenendi, özlenendi.
Yine bir göç bekliyor beni… Ne olursa olsun belki bu kez aydınlığa biraz olsun aydınlığa belki sonsuz yalnızlığa belki derin bir huzura belki ey sevgili sana belki sadece özlediğim çocukluğumun masum oyunlarına…
Olur ya bu gidiş bir sana belki sonsuz uykuya…
Yorum yazabilirsiniz...