Ey Çaydanlık
Ilık, sarı ve sıradan bir sonbahar günüydü yanan bir dağ ateşinde;
Kurumuş üzüm dallarının çıtırdamalarıydı sesini veren…
Üzümün bağrından ateşe olan yolculuktu bir kıvılcımla başlayan. Şarabi ateşlere dönüşen…
Ateş üstündesin çaydanlık. Ve içinde şimdinin zemheri ayının kar suyu var.
Ateşle su arasında atan kalbimsin ey çaydanlık.
İçin suyun ateşle olan semahına mekândır. Alevin varlığı çaydanlığı ele geçirince, su kaynayıp fokurdayınca kemale erince içimdeki âlem, çaydanlığın kendisi latif bir cisme dönüşür. Su bu içten sıcaklığı damağımızda çayın derin dost tadıyla buluşturur.
Çünkü ateşin dumanı azalmıştır. Suyun kaynaması ile gözlerimdeki yaz mevsiminin üzümlerini buğulanırken, dışında ise alevlerin okşaması başlar.
Artık çaydanlık için geçmiş kesif bir dumanken; alevler ise zamanı örter.
Zaman alevdir artık…
Yorum yazabilirsiniz...