ÖLÜM SEVER İNSAN
İnsanlık tarihi; savaş, istila, göç, yıkım ve toplu kıyımların sayısız örneklerinin olduğu bir tarih. Öldürmenin, öldürtmenin yöntem ve tekniklerini değiştirmiş, gittikçe daha büyük kıyımlar gerçekleştirmiş insan;kan kokusunu bahar ayının getirdiği tüm kokulara ,yaz aylarının sıcaklığına,deli gibi yağan bir yağmur sonrası toprak kokusuna yeğ tutmuş.
Ölümün soğuk yüzü ölümsever insanın diğer yüzü olmuş.Önceleri bir ölüsüne ağlayan insanoğlu zamanla bir anda yok ettiği bin ölüsüne ,binlerce ölüme ağlamaya başlamış ama aynı anda yok etmeyi sürdürmüş.İnsan iyiyi ve kötüyü;hüznü ve mutluluğu;korkuyu ve cesareti içinde barındırır.İyiyi ve kötüyü merhametsizliği ve acımasızlığı barındıran bu beden zamanla kötüye ve acımaszlığa boyun eğer.Eğdiği boynu daha da eğildikçe ölüm devreye girer ve öyle şeyler yaşanır ki;yüzyıllar öncesinden bugüne onlarca,yüzlerce ,binlerce kez tekrar tekrar yaşanan utanç verici bu olaylar karşısında daha da eğilen boynunu kaldırmakta güçlük çeker insan.
Bir tarafta doğumlarla gelen mutluluklar,diğer tarafta ölümlerle gittikçe derinleşen acılar sarar insanoğlunu.sanki her yeni doğum ,nefes almaya hazırlanan her çocuk,dünyaya gelmesi için sabırsızlıkla beklenilen o masum beden ; günahlarını bağışlatıp vicdanını rahatlatmak için bir fırsatmış gibi öldürülenlerin ismi yine yeni doğanlara verilir. O yeni doğan insan yine bir insan tarafından öldürülür ve ismi yine yeniden yeni doğan bir insana verilir.öldürdüklerini yaşatma çabası böylece hep devam eder.Yüreğindeki kötülük,içinde filizlenen karanlık çoğu zaman zayıf düşer ama insan denen canlının kendisine yeni fırsatlar tanıyacağını bilir.Yüreğindeki karanlık daha önce çok defa işbaşına geçmiş, çok defa ölümleri tek kurtuluş olarak görmesini sağlamıştır çünkü.Asur kralı Sargon, Hatti ülkesini yerlebir etmeden önce ve suçsuz insanların kol ve bacakları başka bedenlerin üzerine düşmeden önce fethettiği Hatti ülkesinin halkını yurdundan sürgün etmeden önce yüreğindeki karanlık uyanmış ve Sargonu esir almıştır.Kendi açgözlülüğünü ve bir kral olarak beceriksizliğini en yakınındakini öldürtmekle örtmeye çalışan kral Psiris de bunları yapmadan önce yüreğindeki karanlık gözlerindeki ışığa çoktan galip gelmişti..
İnsan belkide eski uygarlıkların, acımasız kralların ,katliamın ve talanın ,vicdansızlığın hüküm sürdüğü kentlerin toprak altında,tarih sayfalarında kaldığını düşünüp;kurduğu yeni uygarlıklarla binbir türlü entrika ile donatılmış devlet adamlarına ,halen daha katliamın ve vicdansızlığın hüküm sürdüğü toprak üstündeki kentlerine bakıp bu vahşeti görmemezlikten gelip dünya üzerindeki en akıllı canlı olma vasfını defalarca tekrarlayıp böbürlenecektir..
Bütün bunlara rağmen şunu unutmamalıdır bu insan: Toprak altında kalan Ninova,katliamların merkezi olduğu için felaketler yaşar ve bir harabeye dönüşür.Nuhoğullarının kurdu Babil şehri yine felaketlerle boğuşur ve şimdi insanoğlu yıllardır ölülerine ağlayan bu coğrafyayı kana bulamaktadır.Eskiden kentlere atlı savaş arabaları sokan insanoğlu, yüreğindeki kötülüğü ve aklını kullanıp uçaksavarlar ,tanklar,toplar ve zırhlı araçlarla giriyor kentlere.Atların ve soyluların ayakları altında ezilen insan; uçakların ve tankların hedefi oluyor bu seferde..Dedim ya öldürmenin tekniği değişmiş.Yani insan bir yandan öldürürken diğer yandan bunu nasıl daha acı bir hale getiririm diye epey çaba sarfetmiş,Karanlığa teslim olmuş.
Avrupalılar ,Amerika kıtasına ilk ayak bastığında yerlilerin sayısı 46.000 den 10.000 e düştüğünde, Amerikanın yerli halkı satılıp öldürüldüğünde,Avrupalılar Afrikadan köle getirip öldüresiye çalıştırdığında,karanlık ışığı çoktan boğmuştu.
Ve Halepçe….
Küçük bedenler ,henüz yürümeyi öğrenememiş ayaklar,kadınlar ,dostlar ,nice acı çekmiş,nice gönlü yaralı insanlar,bu seferde bir sis perdesinin ardına gizlenmiş olan karanlıktan kaçamadılar ;ama masum olmayanlar,,suçlular,karanlığın efendileri,insanlık tarihinin utanç veren yüzlerine sahip efendiler,kan kokusunu içlerine çektiler.yüzyıllarca,yüzlerce defa.Büyük çıkarları vardı bu efendilerin,küçücük yürekleri….. ve öfkeleri,bir hayvanı andıran ölüm emirleri vardı.Yok etmek ve öldürmek için kullandığı hücreleri ,sinirleri,beyni,tırnakları vardı.Baştan aşağı kan kokusu sarmıştı bedenini baştan aşağı ölüm….İnsan artık baştan aşağı kan ,baştan aşağı ölüm kokusuyla beslenen bir canavardı artık….
Ölüm artık acı vermiyor.Ölen bir efendiyse ona ağlamaya hazır binlerce kölesi oluyor;hergün ölen öldürülen bin Iraklıysa ,görmemezlikten ,duymamazlıktan gelecek binlerce insan oluyor.Ölen bizden değilse hele hele bilmediğin bir iklimin bilmediğin bir kültürün emzirdiği biriyse ,daha önce hiç kimseyi öldürtmediyse ölüsünden bize ne…..
Biz savaş oyunları oynayıp ,çocuklarımıza en gelişmiş savaş araçlarıyla donatılmış oyuncakları alıp nasıl oynanacağını ve nasıl ölüme alışılacağını öğretmeliyiz.Büyüklerin oyunlarına kolay alışsın diye vicdanını aldırmalı ,duygularını derin okyanuslarda boğmalıyız.
Korkmayalım artık….
Onlara bırakacak bir mirasımız var.Özellikle söylüyorum.Bu mirası yüzyıllarca çalışarak ,yıllarca düşünüp tasarlayarak hazırladık çok uzun bir dönem amatör olarak kalıp şimdi artık ustalaştık ve bizden sonra gelenlere ;binlerce ceset,tonlarca gözyaşı,yıkılmış,toprak altında kalmış onlarca kent,harap olmuş bir doğa ve kötü niyetlerimizi bıraktık..
Çok emek verdik, çok uğraştık…….
Halide DEMİR
23 Haziran 2005/Sakarya
Yorum yazabilirsiniz...